22 Ocak 2008 Salı

Numenx ve Kafka

N.X ‘e....
O sabah uykusuzlukla olan savaşının ilk zaferini kutlamak üzere uyanmıştı. İşaret parmaklarındaki sararmış tırnaklarına baktı uyanır uyanmaz. Sonra teybin “play” tuşuna basıp gözlerini kapatmıştı. Caz dinleyerek dağılan aklı, uykusuzluğu ve kalbi ortak bir şey istedi ondan. “KAHVE”. Kahve içmenin tadına varmayı henüz öğrenememişti ama ilkel bir dürtü ile kahvesiz kalmanın eksik bir ibadet gibi rahatsız edici olduğunu hissetti. İrkildi...
Yaşamında aslında tek bir kadın ismi vardı. “AURELIA”..Aurélia hem sevdiği kadını, hem tanıdığı ve düşlediği kadınları, efsanelerin ve dinlerin kendine taşıdığı bütün eski kadınları ve tanrıçaları simgeliyordu...Bu ismi bulmasına Nerval yardım edecekti ileride. Kendi savunduğu “sabretme” eylemini öğretecekti bir gün ona bir “düş”...
Dilini tuttuğu sürece her şeyin yolunda gideceğini düşünüyordu. Çelişkileri içinden doğduğu yanlıştan değil, kendini ifade ederken çektiği işkencelerden doğmuştu.
Perdelerini açtı. Sis yoktu. Denizi görüyordu. Duru ve berrak bir güvenle, uykusunu terbiye edişini kutladı gülümseyerek. O sabah aynaya bakmadı ama eve gidince bakacaktı. Aynanın içinden gerçekliğini bulacaktı, elini sokup çıkaracaktı hapsettiği yüzünü aynadan...
“Bugün...Bugün ayrıntı avlamalıyım” dedi. Gittiği yolları ayakları değil farkındasız bir melodi tayin ediyordu. Georgia Voulvi...Bu melodi Georgia Voulvi’nin sesi ile ağıt olmuştu ona. 01:35 ayinlerinde, ayın çehresinde kadınları görüyordu. Yolda yürürken aklına geldi. Dün gece ay tıpkı bir düş gibiydi. O düşün cinsiyeti olmamalıydı. Ama o düşü bir kadına benzetti ve o ayini boşa harcadı.
“Yokuştan aşağı inen şu kadın ne kadar da güzel”dedi kendi kendine. Erimiş rujunla sevişen dudaklarındaki sigarayı yavaşça emiyordu kadın. Saçları, onun en çok sevdiği haylaz rüzgarla, dağılıyordu. Bir sigara yaktı hemen. Gördüğü, duyduğu ve hissettiği her güzelliği sigara ile kutlamak bir adetti onda. Kadın gözden kayboldu. Sigarasını yere attı ve tabanı minik taşlarla dolu lastik botlarınla ezdi sigarayı mozaik taşların üzerinde.
“Bir kahve içmeliyim sonra da Ibsen, Flaubert,Goethe, Tolstoy ve Dostoyevski ile sevişmiş bir sınav kağıdı vermeliyim...Ama önce bir kahve!” en sevdiği dostuydu bunları ona söyleyen. İnceden bir kıskanma duyumsadı ona karşı. Dingince kahvesini içecekti, ağır ve dağınık çantasını kapatıp esrik denemeler yazacaktı dostu...
“Ben kahvesizim” deyiverdi. Evden çıkmadan önce Cohen, Auster ve o histerik Megalomaniac cd’sini dostuna vermek üzere çantasına koyup yola çıktı.
Doğayı izlemek için güzel bir gün.
“Sizin evin oradaki orman da böylesine güzel mi?” diye sormuştu dostuna bir kez. Aklına gelince gülümsedi. Bir tütsü kokusu geldi burnuna. Gelmişti işte! Dostuna baktı ve karşılıklı gülümsediler.
-Düş(ünce) düş(tükçe): bir düşün izleği var mıydı? Düşlere giderken nasıl adım atmalıydı? Kadın neden zalimdi? Üstelik yalan da söylüyordu. En berbatı ise kendisini anladığını düşünüyordu. Bir sigara yaktı. Akıl sağlığı lazımsa ve akıl kıskıvrak zincirlenmişse şu genç bedenin önemi neydi?Saatlerce koşabilirim. Herkesten iyi hem de! Migrenim de yok... -
Genç dostu neler söylüyordu böyle? Dinlemek lazım. O kendine bir teşhis koymuş fakat üzgün. Teşhislerin hep devamı olur diyor. Oysa bu teşhisi ben bulmuştum. Kimseye söylememiştim bunu ama biliyordum.
“Mutluluktan utanma hastalığım” dedi genç dostu. Ne demeliyim ona? Belki bir kahve daha...Müzik/zak...
Bütün bu şarkıları ne zaman dinliyor bu kadın? Onu müzik dinleyip bir şeyler yazarken görmüştü. “Güzel” demişti. İşte bir başka melodi. Sesi titriyor. Bir yalan söylüyor konu uçsun diye. Bir başka müzik...Zikzaklar oluşuyor aklında...
-Tüt(ÜN)sü: “Bana yaşamından bahsetme dostum!” Suskunluk...dostu içerliyor bu söze. “Bir daha sana yaşamımdan bahsetmeyeceğim” diyor. Kadın eline kalemi alıyor. Dostunu yaralayacak kederinden yapılma kelimelerinle. Alacakaranlık her yer. Saat gece 02:16.
YAR(alar)IM:
“ her şey yarım”.. “ Bana aşk yasaklanmalı” “klostrofobin var mı?” “Göz çizdin havaya dumanlarla” “Gidiyorum!” “Ölümünü uzatmak isterdim” “Bırak filmleri!” “Sıkıldın mı?”
“Evet. Ya sen?” “Ben de” “İyi ol.” “Sen de” “Hoşça kal”
“ HEEEYYY BURAYA GEL!TÜTSÜ KOKUNA DAYANAMIYORUM”
“ Sana bir daha yaşamımdan bahsetmeyeceğim.”
“ SUSMA!”
“ Sustum bile...”

kaynak

Hiç yorum yok: