26 Ocak 2008 Cumartesi

kahve aşkının objektiflere yansıma biçimi




24 Ocak 2008 Perşembe

Kahve resimleri :)





22 Ocak 2008 Salı

Numenx ve Kafka

N.X ‘e....
O sabah uykusuzlukla olan savaşının ilk zaferini kutlamak üzere uyanmıştı. İşaret parmaklarındaki sararmış tırnaklarına baktı uyanır uyanmaz. Sonra teybin “play” tuşuna basıp gözlerini kapatmıştı. Caz dinleyerek dağılan aklı, uykusuzluğu ve kalbi ortak bir şey istedi ondan. “KAHVE”. Kahve içmenin tadına varmayı henüz öğrenememişti ama ilkel bir dürtü ile kahvesiz kalmanın eksik bir ibadet gibi rahatsız edici olduğunu hissetti. İrkildi...
Yaşamında aslında tek bir kadın ismi vardı. “AURELIA”..Aurélia hem sevdiği kadını, hem tanıdığı ve düşlediği kadınları, efsanelerin ve dinlerin kendine taşıdığı bütün eski kadınları ve tanrıçaları simgeliyordu...Bu ismi bulmasına Nerval yardım edecekti ileride. Kendi savunduğu “sabretme” eylemini öğretecekti bir gün ona bir “düş”...
Dilini tuttuğu sürece her şeyin yolunda gideceğini düşünüyordu. Çelişkileri içinden doğduğu yanlıştan değil, kendini ifade ederken çektiği işkencelerden doğmuştu.
Perdelerini açtı. Sis yoktu. Denizi görüyordu. Duru ve berrak bir güvenle, uykusunu terbiye edişini kutladı gülümseyerek. O sabah aynaya bakmadı ama eve gidince bakacaktı. Aynanın içinden gerçekliğini bulacaktı, elini sokup çıkaracaktı hapsettiği yüzünü aynadan...
“Bugün...Bugün ayrıntı avlamalıyım” dedi. Gittiği yolları ayakları değil farkındasız bir melodi tayin ediyordu. Georgia Voulvi...Bu melodi Georgia Voulvi’nin sesi ile ağıt olmuştu ona. 01:35 ayinlerinde, ayın çehresinde kadınları görüyordu. Yolda yürürken aklına geldi. Dün gece ay tıpkı bir düş gibiydi. O düşün cinsiyeti olmamalıydı. Ama o düşü bir kadına benzetti ve o ayini boşa harcadı.
“Yokuştan aşağı inen şu kadın ne kadar da güzel”dedi kendi kendine. Erimiş rujunla sevişen dudaklarındaki sigarayı yavaşça emiyordu kadın. Saçları, onun en çok sevdiği haylaz rüzgarla, dağılıyordu. Bir sigara yaktı hemen. Gördüğü, duyduğu ve hissettiği her güzelliği sigara ile kutlamak bir adetti onda. Kadın gözden kayboldu. Sigarasını yere attı ve tabanı minik taşlarla dolu lastik botlarınla ezdi sigarayı mozaik taşların üzerinde.
“Bir kahve içmeliyim sonra da Ibsen, Flaubert,Goethe, Tolstoy ve Dostoyevski ile sevişmiş bir sınav kağıdı vermeliyim...Ama önce bir kahve!” en sevdiği dostuydu bunları ona söyleyen. İnceden bir kıskanma duyumsadı ona karşı. Dingince kahvesini içecekti, ağır ve dağınık çantasını kapatıp esrik denemeler yazacaktı dostu...
“Ben kahvesizim” deyiverdi. Evden çıkmadan önce Cohen, Auster ve o histerik Megalomaniac cd’sini dostuna vermek üzere çantasına koyup yola çıktı.
Doğayı izlemek için güzel bir gün.
“Sizin evin oradaki orman da böylesine güzel mi?” diye sormuştu dostuna bir kez. Aklına gelince gülümsedi. Bir tütsü kokusu geldi burnuna. Gelmişti işte! Dostuna baktı ve karşılıklı gülümsediler.
-Düş(ünce) düş(tükçe): bir düşün izleği var mıydı? Düşlere giderken nasıl adım atmalıydı? Kadın neden zalimdi? Üstelik yalan da söylüyordu. En berbatı ise kendisini anladığını düşünüyordu. Bir sigara yaktı. Akıl sağlığı lazımsa ve akıl kıskıvrak zincirlenmişse şu genç bedenin önemi neydi?Saatlerce koşabilirim. Herkesten iyi hem de! Migrenim de yok... -
Genç dostu neler söylüyordu böyle? Dinlemek lazım. O kendine bir teşhis koymuş fakat üzgün. Teşhislerin hep devamı olur diyor. Oysa bu teşhisi ben bulmuştum. Kimseye söylememiştim bunu ama biliyordum.
“Mutluluktan utanma hastalığım” dedi genç dostu. Ne demeliyim ona? Belki bir kahve daha...Müzik/zak...
Bütün bu şarkıları ne zaman dinliyor bu kadın? Onu müzik dinleyip bir şeyler yazarken görmüştü. “Güzel” demişti. İşte bir başka melodi. Sesi titriyor. Bir yalan söylüyor konu uçsun diye. Bir başka müzik...Zikzaklar oluşuyor aklında...
-Tüt(ÜN)sü: “Bana yaşamından bahsetme dostum!” Suskunluk...dostu içerliyor bu söze. “Bir daha sana yaşamımdan bahsetmeyeceğim” diyor. Kadın eline kalemi alıyor. Dostunu yaralayacak kederinden yapılma kelimelerinle. Alacakaranlık her yer. Saat gece 02:16.
YAR(alar)IM:
“ her şey yarım”.. “ Bana aşk yasaklanmalı” “klostrofobin var mı?” “Göz çizdin havaya dumanlarla” “Gidiyorum!” “Ölümünü uzatmak isterdim” “Bırak filmleri!” “Sıkıldın mı?”
“Evet. Ya sen?” “Ben de” “İyi ol.” “Sen de” “Hoşça kal”
“ HEEEYYY BURAYA GEL!TÜTSÜ KOKUNA DAYANAMIYORUM”
“ Sana bir daha yaşamımdan bahsetmeyeceğim.”
“ SUSMA!”
“ Sustum bile...”

kaynak

kafka'nın çok kahve tükettiğini biliyor muydunuz?

kafka çok sağlam bir kahve tüketicisiymiş ve kitaplarındaki karakterlerde en az onun kadar tiryakidir :=)

kahvenin tarihçesi


Kahve çekirdeğinin hayatı, parlak kırmızı kahve meyvesinin içindeki tohum olarak başlar. Kahve bitkisinin toplanabilir meyveler vermesi için yaklaşık beş yıl geçmesi gereklidir; üstelik bir bitki olgunlaştığında en fazla yarım kilo kavrulmuş kahveye denk gelecek kadar meyve verir. Yeşil kahve çekirdeklerini kavrulmaya hazırlamak için doğal yöntem ve yıkama yöntemi adı verilen iki yol kullanılır. Doğal yöntemde, olgunlaşan kahve meyveleri, çekirdekleri çıkarılmadan önce dalında veya yerde kurumaya bırakılır. Yıkama yönteminde ise çekirdekler meyveden hemen ayrılır, bir kazandaki suya daldırılır, ardından geniş düzlüklerde kurumaya bırakılır veya modern aygıtlarla kurutulur.

Yeşil kahve çekirdeklerinin dönüşümü, büyük bir tamburda ısıtılmasıyla başlar. Yüksek sıcaklıkta geçirilen 5 ila 7 dakikadan sonra çekirdeklerdeki suyun büyük bölümü buharlaşır. Çekirdekler sarıya döner ve patlamış mısır gibi kokmaya başlar. Sekizinci dakikadan sonra ilk "patlama" gerçekleşir: Çekirdekler ortadan yarılır ve normal boyunun iki katına çıkar. Çekirdekler bu aşamada açık kahverengi olmuştur. Henüz çok ekşi ve tek bir tat egemendir. Karmaşık kahve tatları henüz gelişmemiştir.

10 ila 11 dakikanın sonunda çekirdeklerin rengi daha koyulaşır ve yüzeyinde bir yağ belirmeye başlar. Kavurmanın bu aşamasında (her kahve için farklıdır ama 11 ila 15 dakika arasındadır) kahvenin tüm tatları olgunlaşmaya ve dengelenmeye başlar. İkinci "patlama" kahvenin hazır olmak üzere olduğunun göstergesidir. Kahvenin soğutma tepsisine alındığı an çok görkemlidir. Hava taze kavrulmuş kahvenin baş döndürücü kokusuyla dolarken patlamaya devam eden çekirdeklerin çıtırtıları, çekirdeklerin tepsiye akışına alkış gibi eşlik eder.
Kahvenin tarihi de lezzeti kadar zengindir ve bin yıldan öncesine dayanır. İlk kahve bitkisinin, Kızıldeniz'in Afrika kıyılarında yetiştiğine inanılır. Kahve çekirdekleri başta içecek olarak değil yiyecek olarak kullanılıyordu. Doğu Afrikalı kabileler kahve meyvelerini öğüttükten sonra hayvansal yağlarla karıştırıp pestil haline getiriyordu. Yuvarlanıp top biçimi verilen bu besinin savaşçılara enerji vermek için kullanıldığı söylenir. Milattan sonra 11. yüzyıl civarında Etiyopyalılar kurutulmuş kahve çekirdeklerini suda mayalandırarak bir tür şarap ürettiler. Aynı zamanda Arap Yarımadası'nda da yetişen kahve, aynı dönemde ilk kez orada sıcak içecek olarak kullanıldı.

Kahvenin uyarıcı etkileri eski zamanlarda bir tür dinsel güç olarak algılanırdı; kahve içeceği de bu doğrultuda mistik bir anlam yüklendi, bir esrar perdesinin ardına çekildi ve rahiplerle, hekimlerle özdeşleştirildi. Bu büyülü çekirdeğin keşfine yönelik iki yaygın efsanenin doğmasına bu nedenle şaşmamak gerek.

Bir efsaneye göre, bir çoban keçilerinin yabani bir bitkinin meyvelerini yedikten sonra yerinde duramaz hale geldiğini görünce meraklanır ve kendisi de bu meyvenin tadına bakar. Uyarıcı etkisiyle kendinden geçen çobanı, çevredeki bazı keşişler keçileriyle dans ederken görürler. Bu etkiyi merak eden keşişler meyveleri kaynatarak suyunu içmeye, böylece bütün gece süren ayinlerinde uyanık kalmayı kolaylaştırmaya başlarlar. İkinci efsaneye göreyse bir Müslüman derviş düşmanları tarafından kentten sürülür ve çöle atılır. Güneş, susuzluk ve açlıktan ölmek üzere olan dervişe gaipten gelen bir ses yakınındaki bitkinin meyvelerini yemesini söyler. Elindeki son suyla kahve çekirdeklerini ıslatan derviş bunları çiğnemeyi başaramayınca ıslattığı suyu içer. Bir anda gelen kudreti Tanrı'nın bir işareti olarak yorumlar ve her şeye rağmen kentine dönerek inancını yaymayı sürdürür.

Kahve yetiştiriciliği on beşinci yüzyılda başladı ve Arabistan'ın Yemen bölgesi uzun süre dünyanın en önemli kahve üreticisi oldu. Yakın Doğu'da kahveye talep çok yüksekti. Yemen'in Mocha limanından Kahire ve İstanbul'a doğru yola çıkan kahve gemileri çok iyi korunurdu. Hatta doğurgan kahve bitkilerinin ülkeden çıkarılmasına izin verilmezdi. Ancak bu kısıtlamaya rağmen dünyanın çeşitli yerlerinden bu yöreye gelen kişiler bu bitkiyi kendi ülkelerine götürdüler ve kahve Hindistan'da da yetişmeye başladı.

Bu sırada kahve, Arap tüccarların Baharat Yolu ile getirdikleri parfümlerin, çayların, kumaşların ve boyaların el değiştirdiği Venedik kenti aracılığıyla Avrupa'da da tanındı. İçeceğin halkça tutulması, sokakta limonata satanların, soğuk içeceğe alternatif olarak kahve bulundurmalarıyla mümkün oldu. Birçok Avrupalı tüccar uzun deniz yolculuklarında kahve içmeye alıştı ve bu içeceği kendi ülkesine tanıttı.

On yedinci yüzyılın ortalarında dünyanın deniz ticaretine egemen olan Hollandalılar, sömürgeleri olan Endonezya'nın Java, Sumatra, Sulawesi ve Bali adalarında büyük ölçekli kahve yetiştiriciliğine başladılar. Kahvenin Latin Amerika'yla tanışması ise bundan bir süre sonra Fransızların Martinik'e bir kahve tesisi getirmesiyle mümkün oldu. On dokuzuncu yüzyılın ortalarında Güneydoğu Asya'nın kahve tarlalarını kasıp kavuran bir hastalık buradaki kahvenin sonunu getirince, Brezilya dünyanın en büyük kahve üreticisi konumuna yükseldi. Bu konumunu bugün de gururla elinde bulundurmaktadır
kaynak

11 Ocak 2008 Cuma

wikipedia'da nescafe

Nescafé, Dünya'da hazır kahveyi ilk olarak piyasaya süren kuruluştur.

Şu an dünyanın hemen her yerinde farklı çeşitleriyle tanınmakta ve içilmektedir. Aynı zamanda kahveye zamanla birçok yeni tat ekleyerek kahve piyasasında çeşitli yenilikler yapmıştır. Son olarak şeker, krema ve kahveyi hazır olarak birlikte sunan ilk markadır.

kaynak

nescafe 3 ü bir arada ile sende kazan

nescafenin başlatmış olduğu yarışmaya katıl sen de kazan.Yarışmada çekiliş yok en çok şifre gönderen kazanıyor. kampanya 6 ağustos-30 eylül arasında olup şifreyi turkcell 3001 e veya buraya gönderebilirsiniz.
herkese bol şanslar.